Bir şeyler üreten, bir şeyleri geliştiren ya da bir şeyleri başlatan biz insanoğlu, zamanın her evresinde durgunluğa ya da çıkmaza girmişizdir. İlerleyemeceğimizi, artık son noktaya vardığımızı hissetmişizdir. Bunu kabullendiğimiz çağlar gerçekten olsaydı muhtemelen içinde bulunduğumuz döneme gelemezdik. Peki nasıl ilerledik?
İtici güç yine kendimiz olduk. Bu süreç kendiliğinden olmadı tabii ki. Çok iyi bir öğretmen karşımızda duruyordu. Doğanın yani hayatın kendisi. Sadece insanlar değil, tüm canlılar yani hayat bile engellere takılır, çıkmaza girer. Hatta neredeyse sona yaklaşmış ama devam etmenin bir yolunu bulmuştur. "Su akar, yolunu bulur" sözü boşuna söylenmemiş.
Su, zorlandığında daha fazla güç sarf eder. Geri çekilir, sonra tekrar ve tekrar hamle yapar. Tüm gücünü oraya yönlendirir. Sonra eğer bu aşamayacağı ya da aşındıramayacağı bir engel ise bir an durgunlaşır. En dipten hafif hafif kıpırdar. Yön duyularını açmıştır sanki. Ve bir anda yönünü değiştirir. Engelin ardına ulaşır. Belki çok uzun bir yol seçmiştir ama yolunu bulmuş ve devam etmiştir.
Doğa için de durum aynı. Bir çiçek, karı delip açabiliyorsa, hatta insanların betona çevirdiği alanlarda dahi küçük bir bitki örtüsü gelişebiliyorsa yani pes etmiyor ve kendine yeni yollar buluyorsa, sen neden bulmayasın?
Atalarımız bu örnekleri iyi gözlemlediler. Bu sayede hayatta kaldılar ve devam ettiler. Her zaman bir yolu vardır çünkü. Yeter ki bulmak isteyen olsun.
Şimdi bir düşün. Belki de bir işletmenin sahibisin ya da dahiyâne bir fikri hayata geçirdin. Her şey iyi giderken, bir engel ile karşılaştın. Pes etmedin tabii ki hemen. Çok uğraştın, tüm ekibinle akıl yürüttün, denedin ancak hiçbir verim alamadın ve durduğun yerde kalakaldın. Kendini bir bataklığa saplanmış hissettin. Kısır bir döngünün tam ortasındasın. Tam bu noktada yapılması gereken pes etmek değil. Tam tersi, o ana hizmet etmek. Yani o döngüde durmak. Sadece durmak.
Sadece sen değil, tüm ekibinle durmalısın. Sakinleşmelisin. Sonra tüm yaptıklarını unutmalısın. Evet, yanlış duymadın; her şeyi unut diyorum. En başa gelmelisin. Fikrinin doğduğu ya da işletmeni kurduğun, işine sahip olduğun, hayalini hayata geçirdiğin ilk ana. O zamanlarda ne kadar berrak bir zihnin, ufkun vardı değil mi? Fark ettin mi? Algıların ne kadar açıktı? İşte şu an ihtiyacın olan o. Zihnini temizlemek, algılarının farkına yeniden varmak. Zamanı ve havayı koklamak. Gözlerin kapalıyken bile açık tutmak. Tam o anda çözüm yolu bir ışık gibi belirecek. Çünkü o döngünün tam ortasında değilsin artık. Bakış açını değiştirdin ve dışardan o döngüye bakabiliyorsun. İpin ucunu yeniden buldun. Gerisi zaten çorap söküğü gibi gelecektir.
Yolu tekrar açmadın, yeni yolların farkına vardın. Çünkü fikrine, ekibine ve işine nefes aldırdın. Küçük detayları fark etmek ya da daha önce görmediğin ama tam karşında duran şeyleri görmek bakış açını değiştirmek ile mümkün. Bu, insan ilişkilerin için de, hayatın için de, hatta ruh halin için de mümkün. Her yönü ile görebilmek yetisi gibidir. Bu, doğamızda var ama kullanmayı unutuyoruz. Tek yöne odaklı olmak insana özgü bir özellik değil. Öyle olsaydı, başka duyularımız olmaz sadece görme duyumuzla yaşamaya çalışırdık.
Bakış açını değiştir, her şeye nefes aldır. Tüm tozlar ortadan kalksın. Yenilenmiş olarak yeniden değil, daha iyi ve yenisi ile yola devam etmenin tadını çıkar.