Hayatın boyunca herkes sana bir şey dikte etmiş olabilir. Senden planlı olmanı, verilen her işi layıkı ile yapmanı, düzenli olmanı, gelecek planları yapmanı vb. istemiş olabilirler. Daha ilkokul sıralarında başlarlar; senden, 'büyüyünce ne olacağın' sorusunun cevabını bekleyerek. O zamanlarda 'bilmiyorum' dedi isen belki de büyük bir tepki ile karşılaşmış olabilirsin etrafındakilerden ya da tuhaf bakışlarla baş etmek durumunda da kalmış olabilirsin. Sonra nasıl bir kurtuluş yolu izliyorsa insan, bir meslek uyduru veriyor o anda istemeye istemeye. Ama sorun yok, nasılsa küçüksün ve bu tercihi değiştirme şansın var. Bunu keşfederek ilerliyorsun diğer yaş dönemlerine doğru. Bu durum biraz ironik. Çünkü bu şekilde yapıyor olman da 'bilmiyorum' demenin üstü kapalı bir yolu. Ama çevren, ebeveynlerin bunu bu şekilde algılıyor; 'sonuçta evladımız bir cevap veriyor' diyorlar.
Oysa bilmemek, fikrinin olmaması, belirsizlik güvenli bir şey. Hele de çocuk yaşlarda. Hayal kurma ve anı yaşama özgürlüğü tanıyor, insana. Ama birçoğumuz bu özgürlüğü yaşayamadık maalesef. Bu şekilde üniversite dönemine ve iş hayatına giriş aşamasına kadar geliyoruz. İşte asıl burada patlak veriyor her şey. Çünkü size iş hayatına atılırken klasik bir soru kalıbı geliyor. Tıpkı ilkokul dönemindeki soru gibi. Sorular aynı aslında ama cümleler farklı. '... yıl sonra kendini nerede görüyorsun?' İşte can alıcı bir soru. Şimdinizi çalan ve şimdinizi geleceğinize bağlayan bir soru. Halbuki tam tersi olması gerekmez mi? Yani şimdinizin geleceği belirlemesi ya da şekillendirmesi değil midir düşünülen? Hayır! İkisi de değil. Ne şimdi geleceğe, ne de gelecek şimdiye bağlı. Yani şarta ya da koşula bağlanmış bir zaman olamaz. Çünkü zaman değişkendir. Tıpkı her şey gibi. Dolayısı ile zamanda belirsizdir. Bu onun doğasında var. Değişken olmasından kaynaklıdır bu belirsizlik. O halde bu, daha çocukluktan başlayan ve iş hayatına giriş döneminde de tekrarlanan sorunun anlamı ne? Cevabı olması gereken bir soru mu?
Bu sorunun bir anlamı var ve evet, her soru gibi bunun da bir cevabı olmalı. Sorunun anlamına gelirsek eğer; sizi daha iyi tanımak adına, hakkınızda fikir sahibi olmak adına sorulan bir soru aslında. Ancak soruya bakış maalesef bulunduğunuz çevreye ve toplumsal yapıya göre değişiyor. İşte bu soruyu anlamından saptırıyor ve cevaplayan kişide değişik problemlerin kaynağını oluşturabiliyor. Bu sorunun yanıtına gelecek olursak, 'bilmiyorum' ya da 'emin değilim' de bir cevap aslında. Fakat yine aynı noktaya dönüyoruz, çevrenin algısına göre durum değişebiliyor maalesef. O halde bu noktada çözüm ne derseniz bana işte cevabı; 'Kendine odaklan, kendi fikrine odaklan'.
Bilmemenin, belirsiz olmanın, emin olmamanın güvenli olduğunu kendine söyle. İşte o zaman etraftakilerin algısı seni çok da etkilemiyor. Bunu ilkokul sıralarında yapmak elbette ki zor. Yapılabilir mi? Belki yapabilen çocuklar vardır. Ancak en azından lise döneminde ya da üniversite tercihlerinde bunu yapabilirsin. Hadi o kısmı da kaçırdın diyelim, iş hayatında bunu yap. Sana mülakatta sorulan o soruya; 'Bilmiyorum, emin değilim, belirsiz bir cevabım var' diyebilmelisin. Devamında da şunları ekliyebilirsin belki de; 'gelecek yılları bilemem ama şimdimi değerlendirip, yaşayıp, değiştirip, güzelleştirip anlamlandırabilir ve şimdimi paylaşanlara bu anlamları kazandırabilirim'.
Bu cevabı verebilir ve şimdiye odaklı olduğunuzu, geleceğe dair belirsizliğinize sahip çıktığınızı fakat şimdinin enerjisi ile uzun vadeye dair fikirler ve çeşitlilik getirebileceğinizi göstermiş olursunuz. Bu da sizi çoklu plan sahibi, alternatiflere açık, ekip ruhlu, değişime hazır, krizlere ve risklere karşı daha esnek ve dayanıklı yapar. Bunlar da bir lider veya girişimci de olması gereken özellikler.
İş yaptığınız kişiler ya da iş hayatı sizden kesinlik istemez aslında. İş bitiricilik ister, başarı ve kazanma ister. Maalesef biz bu kavramları 'netlikle' karıştırıyoruz. Fazla katı olmak ya da net olmak sizi risklerden, başarısızlığın ağır sonuçlarından koruyamaz. Unutmayın yaptığınız şey işe yaramıyorsa hedefinizi değil, yönteminizi değiştirmelisiniz. Hedefiniz somut bir şey olmak zorunda değil, belirsiz olabilir ama aslında değildir. Çünkü hedefiniz başarmak, kazanmak ve kazandırmaktır. Kalıcı olmak, büyümektir. Güçlü olmaktır. Bu saydıklarımın hepsi hedefiniz ve belirsiz kavramlar da değildir. Şunu demeye çalışıyorum sizlere; hedefinizi ya da hayalinizi somut bir cümleye dönüştürmek ya da somutlaştırmak zorunda değilsiniz. Bırakın o kısım belirsiz yani dağınık kalsın. Önemli olan başarmak istemeniz. Kazanan ve kazandıran olmanız. İşte bu hedef için tüm yöntemlerinizi değiştirebilmenizi sağlayan şey belirsizliktir. Bilmemenizdir. Bilmemek, belirsizlik bu anlamda güvenlidir. Sizi güvende tutar çünkü değişime yani değiştirmeye açık hale getiren bu belirsizlik durumudur.
Bırakın gelecekte kendinizi nerede gördüğünüzü, hayal kurma özgürlüğüne şu anda sahipsiniz. Şimdiyi kullanın, şimdiyi kaçırmayın. Belirsizliğin, bilmemenin tadını çıkarın. Emin olmamak güvenli bu size bir lutuf aslında. Kaybedecek bir durumun olmadığının, her zaman bir seçenek ve alternatiflerin olduğunun göstergesidir. Sizi rahatlatır, strese sokmaz ve perspektifinizi genişletir.
Bir ressam tuvalin karşısına geçmeden önce ne çizeceğini bilmez. Resim bittiğinde de 'fırça çizdi, ellerim bu yolculuğa eşlik etti' der. 'Tuval ise artık zihnimde' diye de ekler... Ortaya çıkan da her koşulda bir sanat eseridir. Çünkü başarı için bir kişinin takdir etmesi yeterlidir. O tek kişi sayesinde adı başarı olur zaten. Sanatçılar bu belirsizliğin güvenli olduğunu bildikleri için kalıcı olmuşlardır. Hayalleri hayat bulmuştur.
Belirsizlik güvenli, bilmemek güvenli, emin olmamak güvenli. Tersi de güvenli. Bunun tek bir doğrusu yok, çünkü hayatın tek doğrusu yok. Hayat doğrular ve yanlışlar bütünü. Tabii eklemek isterim; kime göre ve neye göre olduğu değişir. Çünkü her şey değişir ve aslında her şey biraz belirsizdir, bilinmezdir.
Günün sonunda güvenin kaynağı güvensizlik değil midir?