Fırsat... Altın kelime. Yakaladığın anda tut ve bırakma cinsinden. Ya da kollanması ve beklenmesi gereken çeşitleri de var. Fırsat çeşitliliği var aslında. Eşitliğini yakalayamıyoruz her konuda belki ama çeşitliliği gözümüzün önünde. Üstelik fazlası ile hareketli. Yani beklenecek bir durum da yok. Tam tersi hareket halinde olmanız gerek. O nedenle fırsat ayağa gelmiyor. Ayak fırsata gidiyor. 'Bu da nereden çıktı?' demeyin. Şimdi başlıyorum sizinle bu bilgiyi paylaşmaya.
Fırsat denilince ağzının suyu akmayan, kulak kabartmayan, dikkat kesilmeyen yoktur. O kadar lezzetli bir şeydir yani. Hele bir kere en lezizinden tatıysanız, işte o zaman yenisinin gelmesi için dört dönersiniz yerinizde. Durum böyle olunca siz de bu başlığa bakar bakmaz okumaya başladınız değil mi? Sırf 'nasıl bir tiyo verecek acaba şu fırsatı ayağa getirmek için' diyerekten geldiniz benimle bu yazı üzerinden sohbet etmeye. Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Ama maalesef bir noktada anlaşamayacağız sizinle. Baştan belirteyim de ona göre yazının devamını okuyup okumamaya siz karar verin. Anlaşamayacağımız nokta şu; fırsat ayağa gelmez, ayak fırsata gider. Duruma bu şekilde bakmayacaksanız vaktinizi burada geçirmeyin derim. Ama 'ben zaten beklemelerdeyim şu fırsat için aylardır, yıllardır' diyorsanız doğru yerdesiniz. Çünkü fırsat beklenecek bir şey olsaydı şu pandemi sürecinde herkesin kapısını çalardı. Çünkü herkes evinde ve beklemede. Demek ki beklemekle çok alakalı bir durum değil.
Pasif bir bekleme hiçbir zaman size bir şey getirmez ve kazandırmaz. Ama aktif bir bekleme size çok şey getirir ve kazandırır. Beklemenin de bir usulu var başarı için. Hepimizin istediği nihayetinde başarmak. Başarmak içinde her şeyi barındıran geniş bir olgu. Ama bir tek şey hariç 'pasif bir bekleyiş'.
Beklemek aslında eylemsizlik değildir. Kendi içinde bir yönelme ve eylem barındırır. Durmak gibi. Dolayısı ile öncelikle bekleyişinizi aktif hale getirmelisiniz ki fırsat sizi fark etsin. Bu kadar çok çeşit barındıran fırsatın, bir çeşidi bile size temas etmiyorsa sorun hayatta ya da fırsatta değil, tamamen sizdedir. Sizin fark edilmezliğinizde. Yoksa neden herkese gelen fırsat size hiç uğramamış olsun? Şöyle düşünün; çok fazla geminin geçtiği bir adadasınız. Bu adadan çıkmak ve daha farklı yerlere gitmek istiyorsunuz. Bunun için gemiye ihtiyacınız var; sizi ana karaya götürmesi için. Peki siz bütün bu gelip geçen gemilere kendinizi fark ettirmezseniz, neden dursun veya sizi alsın o gemiler? Onlar hareket halinde olan, sürekli gelip geçen bir düzenin parçası. İşte fırsatlar da böyle. Siz kendiniz bir eylem göstermeden sizi görmez fırsatlar. Seçemezler. O nedenle ayağınızı fırsata götürmeniz gerek.
Peki bu nasıl olacak? En iyi yol haritası şu; daha önce fırsatı yakalamış insanlarla çevreleyin her yanınızı. Zengin mi olmak hayaliniz? O zaman zengin bir arkadaşınız olsun. Onunla zaman geçirin. Onu gözlemleyin. Para ile olan ilişkisine bakın. Çok başarılı biri mi olmak istiyorsunuz? O zaman da etrafınızda kendi hedeflerini gerçekleştirmiş va çok başarılı olmuş insanlar olsun. Atalar boşuna dememiş; 'üzüm üzüme baka baka kararır' diye. Durum gerçekten de böyle.
Her şeyin enerji olduğu, dolayısı ile bir frekansı olduğu bilimsel olarak da kabul edilen bir durum. Siz de bir enerji bütünüsünüz. Duygularınızın ve düşüncelerinizin de frekansı var. Frekansınızı ne kadar yükseltirseniz diğer enerjiler tarafından o kadar fark edilirsiniz. Bunun içinde frekansınızı doğru seçmeniz ve ayarlanmanız gerekir. Düşük frekanslı, negatif yüklü olan ya da karamsar olan biri iseniz hep benzer frekansları çekersiniz. Dolayısı ile sizin frekansınızı düşürecek, aşağıya çekecek olan kişilerden ve durumlardan uzak durmalısınız. Sizin hedeflerinize ya da elde etmek istediğiniz fırsatlara sahip olan kişiler olsun hayatınızda. Bu sizin frekansınızı dönüştürecek ve yükseltecektir. Bu sayede fırsatların dikkatini çekmeyi başarmış olacaksınız. Dolayısı ile fırsatlar sizi fark edip size de uğrayacaklardır. Yani siz ayağınızı fırsata götürüp, onun gittiği yolda beklerseniz, o da sizi fark eder. Otobüs gibi düşünün. Yol belli, otobüsün güzergahı belli. Ama siz iç kesimde oturuyorsunuz ve o otobüse binmeniz gerekiyor. Ne yaparsınız? Geçtiği durağa kadar yürürsünüz, değil mi? Bu sayede o otobüse binebilirsiniz. Yani otobüs size gelmez, siz ona gidersiniz ve durması için kendinizi fark ettirirsiniz.
Fırsatlar için de durum bu şekildedir. Ayağınızı ona, onun güzargahına götürün. Bekleyeceksiniz orada bekleyin. Bu aktif beklemedir. Aktif olan her eylem sonuç ve başarı getirir. Eylemsizlik size hiçbir şey getirmez de, kazandırmaz da.
Fırsata giden yol da, fırsatın gittiği yolda bellidir. İkisi de aynı yüksek frekansa sahiptir. Frekansınızı ona göre ayarlayın. Yoksa radyolarda olduğu gibi kopmalar yaşarsınız siz de. Fırsat çeşitliliği o kadar fazla ki, emin olun herkese yeter. Size gelmemesinin sebebi sizsiniz. Düşük ve farklı frekansta olmanız. Ayarlarınızı değiştirin. Gerekirse önce fabrika ayarlarınıza dönün. Tüm gereksiz yargılardan, düşük frekanslardan arındırın kendinizi. Etrafınıza da aynı şekilde yenileyin ve arındırın. Sizinle aynı frekansta olan kişileri kendinize çekersiniz her zaman. O zaman hangi frekansı istiyorsanız hayatınızda, o enerji ve frekansa sahip insanlarla olun. Onlarla yaşayın, onlardan öğrenin ve onları gözlemleyin. Sonunda fırsatların geçtiği o yola varmış olursunuz. Fırsatlar da sizi fark eder ve size doğru gelirler.
Yani tüm amaç ayağı bekletmek değil, ayağı harekete geçirmek. Ne demişler: 'Hareket, berekettir.' Aktif olun. Fırsatlar da aktif özellik içerirler. Size sunulan fırsatlar, siz aktif iseniz sunulur. Fırsata kendinizi tanıtın. Aktif olduğunuzu gösterin. O da sizi bu sayede fark etsin.
Baharı karşılamak için nasıl kapı pencere açarız evlerimize dolsun temiz hava diye, onun gibi beden ve zihninizin tüm kapı ve pencerelerini açın. Enerjiniz artsın, tazelensin, yenilensin.
Fırsat yağmuru başladığında siz de ıslanın bol bol. Çeşidi bol demiştim size. Yağanı var, akıp gideni var, yol alanı var vb. var da var yani. Ama siz o güzergahta mısınız? İşte asıl mesele bu.