Loading

Git Konuş Bence

Aklımızda, içimizde olanı tutmak; aslında bizi hasta eden, yoran. Felaket anlarını ya da dramatik olayları beklemeden konuşsak içimizde büyüyen urdan kurtulabiliriz.

Susmamak, konuşmak huzuru getirir. Biriktirmek ve yük edinmek ise hayatımızdan çalmak demektir. Yüklerden kurtulmanın tam zamanı. Gidin ve konuşun bence.

Bir şairin sözüdür; " Gitmediğin yollar, aklında kalır". Ne kadar derin ve üstünde durulması, düşünülmesi gereken bir söz. Aklımızda kalanlar, içimizde biriktirdiklerimiz, sustuklarımız zaman içinde ruhumuza yük, ruhumuzun kabına da gözle görülür bir zarar veren tehdit haline geliyor. 

Peki neden konuşmaktan, adım atmaktan, harekete geçmekten korkuyoruz, İçimizde bırakıyoruz her şeyi? Korkunun kaynağı kaybetmek, olayların gidişatını kontrol edememek ya da cezalandırılmak gibi olumsuzluklar olabilir. Ama konuşmadan, adımı atmadan da kaybetmiyor muyuz? Bir kar- zarar ilişkisi daha çıkıyor karşımıza. Hangisi daha akılcı yol sorusu cevaplanması gereken bir durum olarak duruyor. 

Toplumsal bir sorun kaynağı bu durum. Konuşmama, biriktirme ve susma hastalığı. İnsanın dili bir türlü çözülmüyor. Ancak felaket durumları ya da dramatik sahnelerle karşılaştığımızda dilimiz çözülüveriyor. Konuşmak için, uzun zamandır biriktirdiklerimizi söylemek için illaki bir asteroidin dünyaya çarpması, dünyanın sonunun gelmesi ya da birinin ölmek üzere olması, bir trajedi durumu gerekmiyor. O aşamada konuşmak zaten kolay olanı. Asıl olan bu durumu hiç biriktirmemek. 

İçimizde tutmadan, tüm düşüncelerimizi, hissettiklerimizi, eleştirilerimizi muhatabına zamanında söylersek ne bir ruhsal ve bedenen sağlıksız bir durum yaşarız, ne de geç söylemenin yükü altında ezilme tehlikesi ile karşılaşırız. Sustuklarımızı söylemenin hafifliği ile daha mutlu, daha huzurlu, daha pozitif ve daha verimli yaşamak varken, susarak, biriktirerek kendi hayatımızı çekilmez hale getiriyoruz aslında. 

Eskiler boşuna dememiş, insan kendi cennetini de, cehennemini de kendi yaratırmış diye. En kötü konuşma bile hiç konuşmamaktan daha iyidir. Yine de konuşurken üsluba dikkat etmekte fayda var tabii ki. 

Bir de karşı taraf açısından bakalım olaya. Bizler de karşı taraf olabiliriz. Yani birileri bizimle konuşmaktan kaçınıp biriktiyor ve susuyor olabilir. Bir gün, bir anda yılların, ayların ya da günlerin birikimini gelip yüzümüze söylese ve bir yük boşaltması yapsa ne hissederdik? Zamanında bunları bilmemenin yarattığı durum ve kaybettirdiği şeyleri mi düşünürdük, sinirlenir miydik, üzülür müydük yoksa karşımızdakini samimiyetsiz mi bulurduk? Ya da karşımızdaki hakkında ön yargılı ve yanlış davranmanın vicdan azabını mı yaşardık? 

Yine eskilerin bir sözünden örnek vermek yerinde olacak sanırım. " Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, başkasına yapma". Sen biriktirme, susma, konuş ki etrafındaki herkes bu tavrın karşılığında seninle rahat konuşabilsinler. Onlarda biriktirmesinler, susmasınlar. Toplumsal sağlığa kavuşmanın en basit ama yapılması en zor yolu bu maalesef. Çünkü bizler zorlaştırıyoruz. Kendimizle bile konuşmuyor, onu da susturmanın bir yolunu buluyoruz. 

Eskilerin sözünden yine bir alıntı daha yapalım; " Korkunun ecele faydası yok". Konuşmaktan korkarak yol alamayız. Korktuğumuz her ne ise zaten başımıza gelecektir. Ayrıca konuşmadan nereden bileceğiz ki ne ile karşılaşacağımızı? Soruyu sormadan cevabı bilemezsin. Konuşunca en kötü durumla bile karşılaşacak olsak, en azından rahatlamış, yüklerden kurtulmuş, zihnimizde ve hayatımızda yer açmış olacağız. Bu bile konuşmak gerektiğinin göstergesi bence. 

Sizi bilmem ama ben konuşmaktan, söyleyeceklerimi ertelememekten, biriktirmemekten, yük edinmemekten ve en önemlisi bunun için bir zaman kollamamaktan yanayım. Son ana kadar beklemek yerine, son andan önceki tüm anları rahat ve mutlu geçirmek adına konuşmaktan yanayım. Eğer söyleyeceklerim varsa. 

Dünyanın sonu gelmiyor, ne zaman gelir bilmem. Bir felaket durumu da yok. Dramatik bir gelişme de yok. Hem kendi sağlığınız, ruhsal durumunuz ve hayatınız hem de toplumsal sağlık ve hayat için gidin ve konuşun bence. Kaybedecekleriniz (ki  bu durum da kesin değil, sadece bu sizin kuruntunuz olabilir) kazanacağınız rahatlama ve huzurdan daha kıymetli değil.

İçinizdeki ur yumağından ancak böyle kurtulabilirsiniz...

Çimen AKGÜN
Standart Üye / 67 Yazı / 130,5K Okunma

25 Aralık 1985 İzmir iline bağlı Ödemiş ilçesi doğumluyum. Haliç Üniversitesi Tiyatro Bölümü yüksek lisans mezunuyum. Lisansım Uludağ Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi olup, ilk yüksek lisansım ise Adlı Tıp alanıdır. Hukuk dalları üzerine KPSS, SMMM ve Açık öğretim kurslarında 8 sene öğretmenlik yaptım, Adlı Tıp alanında da hukuk üzerine çalışmalar yaptım. Lise hayatımdan beri uğraştığım tiyatro alanında akademik olarak yer almak için 2012 yılında konservatuar sınavlarına girerek bu alanda tezli yüksek lisansımı tamamladım. Kedi sahne sanatları tiyatrosunda oyuncu olarak yer almaktayım. Oyunculuk mesleğim içersinde bir çok tiyatro ve dizi içinde yer aldım. Aynı zamanda da profesyonel dans eğitmeniyim. Yaşam koçluğu, motivasyon koçluğu, kişisel gelişim uzmanlığı ve yaratıcı drama eğitmenliği yapmaktayım. Yazmayı çok seviyorum. Şiir yazan, şarkı sözü yazan, okuyan, araştırmacı bir kişiyim.


Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

ya da üye olmadan yorum yap ve onaylanmasını bekle.
ÜST