Herkesin arzuladığı, hedeflediği ve bunlara ulaşmak için çok çabaladığı bir şeyler vardır mutlaka. İster iş hayatınızda olsun, ister şahsi hayatınızda olsun bozulmayan bir kural var sanki. Siz uğraşırken, heyecanla ve umutla olmasını beklerken olmayıp, tam siz pes ettiğiniz anda ve artık uğraşmayı bıraktığınız anda, kendiliğinden gerçekleşen hem de öylece, kolay bir şekilde olan birçok şey vardır hayatınızda. "Evet" dediğinizi duyar gibiyim. İşte size bahsedeceğim şey de tam bu. Yani hayatınızda vazgeçtiğiniz anda olanlara dair bozulmayan kuralı anlatacağım. Zaman üzerinden ifade etmek gerekirse; "olmayı vazgeçe" zaman dilimini ve orada olup biteni konuşacağız sizinle.
Bir şeyi istemek çok güçlü bir duygudur ve büyük bir enerji yayar. Öyle ki herkes o şeyi istediğinizi hem de çok istediğinizi fark etmiştir. Sizi tanıyan ya da tanımayan herkes sizi gördüğü anda bunu anlar. İşte o nedenle hayatta sessiz kalmak, renk vermemek, belli etmemek gibi kavramlar var. Çünkü zamanından önce belli edilen ya da dillendirilen şey gerçekten de etkisini kaybediyor. Bunun beynin duyduklarını gerçekleştirmiş gibi algılaması ile alakası var diyor uzmanlar. Ben bu konuya girmeyeceğim burada. Bununla ilgili birçok yazı kaleme alındı zaten. Ben vazgeçtiğiniz anda olanlardan bahsedeceğim. Ve de sonrasından.
Baştan ele alalım. Bir şeyi çok istiyorsunuz. Onun gerçekleşmesi için planlamalar yaptınız, bağlantılar kurdunuz, birçok şeyi göze aldınız ve hatta yıllarınızı, hayatınızı bunun üzerine kurdunuz. Bu süreçte çok engeller oldu, zorluklar çıktı, beklemeler, boşa geçen ve sabır dolu anlar... Bir an geldi ki durdunuz. Sadece durdunuz ve düşündünüz. Nerede olduğunuzu, ne yaptığınızı, nereden başlayıp nereye geldiğinizi, neler kazandığınızı ve kaybettiğinizi... Hepsini düşündünüz. Cevaplarını verdiniz kendinize. Ve en acımasız soruyu sordunuz; "Daha ne kadar devam edebilirim bu yola?" ya da "Devam etmeli miyim?" İşte bu noktada devreye duygularınız yorgun olduğunun sinyalini verdiği için aklınız girecektir. Aklınız basit bir matematik yapar ve " Zaten bekledin, süre aşımı bile yaptın. Bu durum olmayacak ve olasılık çok düşük. Artık bırakma vaktidir." der. İşte o anda 'istemek' kadar güçlü frekanslara sahip 'vazgeçmek' kavramı ile baş başa kalırsınız. Vazgeçerken olanlar aslında istemenin ve yaptığınız tüm çabaların film şeridi gibi gözünüzün önünden geçmesidir. Öyle bir geçer ki, neden istediğinizi ve olsaydı eğer neler hissedeceğinizi yaşarsınız o anlarda. Bir an gerçeklikten çıkar ve o ana gidersiniz. Oradasınızdır artık, tek tek vazgeçtiğiniz şeyleri yaşarsınız, vedalaşırsınız olmasını beklediğiniz her şey ile...
Bunlar olurken içinizde yer alan ve yorulmuş olan duygunuz hareketlenir. Bir an için gördüklerinizi gerçek algılar ve güçlü bir enerji ile sizin gördüklerinizi olmuş olan olarak kabul edip rahatlar, büyük bir başarı hissi patlaması yaşar. İşte bu enerji vazgeçmenin frekansını dağıtır. Normalde istediğiniz anlarda ki olaması gereken güçlü enerjiye şimdi sahip olmuşsunuzdur ve onu bir anda güçlü bir dalga ile bırakmışsınızdır. Bütün pozitif frekanslar açığa çıktığı için, isteklerinizin olmasında asıl engeli oluşturan karamsarlık, yorgunluk, negatif düşünceler dağılmıştır. Emekleriniz domino taşı etkisi yaratır ve her şey yerine oturur. Sonunda siz tam vazgeçip başka yola devam edecek iken, arkanızdan gerçekleşmiş olan isteğiniz seslenir.
Bu sese kulak vermek kararı size kalmıştır. İster 'artık çok geç der' yeni yolunuza devam edersiniz, ister sevinçle karşılayıp çok istediğiniz ve emeklerimizin karşılık bulduğu o şeye kavuşmanın mutluluğunu yaşarsınız.
Hayat enerjiler üzerine kuruludur. Enerjisi yüksek olan duygular birçok şeyi mümkün kıldığı gibi, birçok şeyi de yok eder. Bu duyguların enerji frekanslarını çözebilseydik eğer muhtemelen birçok şey kolay olurdu. Doğada bu durum bir matematiğe oturmuş durumda. Canlılar bunu çözmüş ve bu şekilde yaşıyorlar. Biz insanlar belki de ilk zamanlar yani ilkel dönemde bunu becerebiliyorduk. Öyle ki geliştik ve ilerledik. Hayal ettik ve hayalleri gerçek kıldık. Ama şimdi bu çağda her şey karmaşık halde. Tek bir matematik kuralı yok. Birçok şey iç içe ve biz iç enerjimize dahi erişemiyoruz artık. Kendi sesimizi ve frekansımızı emen ve bastıran çok şey var etrafımızda. Odak noktamız ve hedeflerimiz sürekli sapıyor. O nedenle birçok şey vazgeçtiğimiz anda gerçekleşiyor. Çünkü o zaman tüm enerji frekanslarımızın farkına varıyoruz.
Bu yazıyı okuduğunuzda şöyle bir matematik aklınıza gelmesin; " Olmuyor mu, ben de vazgeçerim, o nasıl olsa o anda olacak". Bu tipik bu çağın insanının yaklaşımı. Oysa ki varmanız gereken; ilkel dönemdeki zaten bildiğiniz ve kullandığınız yoğun duygu frekanslarını hatırlamak, onları canlı tutmak ve tekrar kullanabilmek.
Bir şeyin gerçekleşmemesinde ki en büyük engel aslında kişinin kendisi tarafından konulmuş oluyor. Bu döngüden çıkmanın yolu pes etmemek ama pes etmediğiniz anda inandığınız şeyin olacağına adanmış olmak. Çünkü gerçek anlamda bir "vazgeçme" yaşamadığınız müddetçe, istediğiniz şey olmayacaktır. Bu yol daha zor olduğu için size döngüden çıkmanın asıl yolunu belirttim.
"Olmayı vazgeçe" zaman diliminde olup biteni anlatmaya çalıştım size. Aklınızda olan ve hayatınızın bir anında yaşadığınız bu tuhaf duruma açıklık getirmekti derdim. Umarım biraz da olsa yardımcı olabilmişimdir.
Bu zaman dilimini değil, "Olma" zaman dilimini yaşamanızı dilerim. Hayallerinizi ve hedeflerinizi gerçek kılmak size kalmış. Siz gerçekten isterseniz, zaman oldurur...